1.
KAPİTALİZMİN KISA TARİHİ
Kapitalizmin Doğuşu ve Erken Dönem Ekonomik Düzenler
Kapitalizmin Temelleri
Kapitalizmin doğuşu, insanların kendi emeklerini ve
üretimlerini paraya dönüştürmeye başlamasıyla şekillenir. İlerleyen zamanlarda,
doğrudan üretim yapmayan kişiler de, başkalarına hizmet sunarak para kazanma
yoluna gitmişlerdir. Bu süreç, insanlık tarihinin büyük bir kısmında oldukça
yabancı kalmış, çünkü çoğu insanın ellerinde paraları yoktu ve birçok toplumda
bireylerin yaşamlarını bir ürün almadan geçirdiği bir dönem söz konusuydu.
Toprağa Bağlı Çalışma Düzeni
Tarihin büyük bir kısmında insanlar, toprak sahibi
olmayan serfler, köleler ve hizmetkârlar olarak çalıştılar. Bu bireyler, sahip
oldukları topraklar üzerindeki her şeyin kontrolünü elinde bulunduran efendiler
için hizmet ettiler. Karşılığında, sınırlı bir alanda kendi ihtiyaçlarını
karşılayacak şekilde sebze yetiştirebilecekleri küçük bir parça toprak ve bir
kulübe verilmişti. Bu düzen, insanların para harcayacak yerleri olmadığı için
memnuniyetle kabul edilen ve şikayet edilmeyen bir iş gücü modeliydi.
Pazarların Ortaya Çıkışı
Zaman içinde, gezgin satıcıların kentlere gelmesiyle
birlikte pazarlar kurulmaya başlandı. Ancak o dönemde, pazarda satılan mallar
son derece sınırlıydı. Toprak sahibi olan soylular, krallar ve kraliçeler,
mallarını kendi içlerinde muhafaza ederken, pazarlar daha çok ihtiyaçlar için
oluşturuluyordu. Kraliyet ailesi ve soylular, sahip oldukları mülklerini asla
satmazlardı, çünkü gayrimenkul edinmek yalnızca miras ya da zor yoluyla mümkün
oluyordu. O dönemlerde, iş yaparak kar sağlamak veya faiz almak, hem ahlaki hem
de dini açıdan hoş karşılanmazdı. Tüccarlara ve bankerlere duyulan güvensizlik
yaygındı.
Orta Çağ'da "İlerleme" Kavramı Yoktu
Orta Çağ’da, insanların yaşamlarını
"ilerlemek" veya "durumlarını iyileştirmek" amacıyla
değiştirme düşüncesi de bulunmazdı. Aksine, bu tür hedefler bencillik ve
ahlaksızlık olarak kabul edilirdi. İnsanlar, zamanla bu kavramların yerini
alacak ve ekonomi üzerinde büyük değişim yaratacak fikirlerle tanışacaklardır.
1700'lü Yıllarda Kapitalizmin Yükselmesi
1700’lü yıllarla birlikte, dünya uluslararası ticarete
açılmaya ve yeni pazarlar ortaya çıkmaya başladı. Artık daha fazla para vardı
ve insanlar, tüccarlara rahatça ödeme yapabilmeye başladılar. Tüccar sınıfı
zenginleşmeye ve tüm gayrimenkullerine sahip soylulardan daha güçlü olmaya
başladı. Bu dönemde, bankerler de kredi vermeye başlamıştı. Kapitalizmin ilk
işaretleri, tüccar sınıfının yükselmesiyle birlikte belirginleşti.
Amerika'nın Başarıları ve Kapitalist Yatırımlar
Amerika'nın başarısının arkasında sadece iklim, toprak
ve çalışkan göçmenler yoktu; aynı zamanda, bu başarıda yer alan finansal
yatırımcılar, planlamacılar ve bankalar da kritik bir rol oynadı. Kolonilerin
gelişmesi için yapılan harcamaların çoğu, Avrupa'dan gelen yatırımcıların
ceplerinden çıkmıştı. Bu süreç, Amerika’nın kolonileşmesinde ve gelişmesinde
önemli bir dönüm noktasıydı.
Amerika'daki İlk Ekonomik Düzen ve Kraliyet İzinleri
Amerika’daki ilk yerleşimler, kralların ve
kraliçelerin kontrolü altındaki topraklarda kuruldu. Tüccarlar, toprak edinmek
için kraliyet izni almak zorundaydılar. 1602 yılında Hollanda halkı, ilk
borsada hisse senedi alım satımı yaparak, bu yeni ekonomik sistemin öncüsü
oldular. Birleşik Hollanda Doğu Hindistan Şirketi, ilk halka açık hisse
senetlerini çıkartarak, dünya tarihinin ilk borsasına imza atmış oldu.
Yeni Dünya’ya Yatırımlar ve Kolonileşme Süreci
İlk Avrupa yerleşimcileri, Hollanda ve İngiltere gibi
ülkelerden gelen yatırımcılar tarafından finanse edildi. Bu yerleşimciler,
Amerika’ya yerleşmeden önce, büyük ekonomik kararlar ve finansmanlar üzerine
kurulu bir sistemin parçasıydılar. Jamestown ve Plymouth gibi ilk İngiliz
yerleşimlerinin kurulabilmesi için, Hollandalı ve İngiliz yatırımcılar,
koloniler için büyük paralar harcadılar.
Kolonileşme ve Borsa İlişkisi
Kolonileşme sürecinde, toprak edinmek için kraliyet
izni almak gerekmekteydi ve bu izinler, günümüz şirketlerinin temellerini atan
ilk örneklerdi. Yatırımcılar, büyük risklere girerek bu kolonileri finanse
ettiler. 1600’lü yıllarda, Hollandalı yatırımcılar, Amerika’daki kolonilere
yatırım yaparak, şirketlerinin geleceğini güvence altına almak için borsada
işlem gören hisseleri satın aldılar. Bu durum, kapitalist sistemin nasıl
işlediğine dair erken örnekler sundu.
Yatırımcılar ve Serüvenin Finansmanı
Plymouth'a göç eden grup, ekonomik zorluklar nedeniyle
finansal destek bulmakta zorlandı. Ancak, Londralı işadamı Thomas Weston’un
devreye girmesiyle birlikte, göçmenler Amerika’ya yolculuk yapabilmek için
gerekli finansmanı sağladılar. Weston, göçmenlere yedi yıl boyunca
çalışacakları bir sözleşme sundu. Bu sözleşme, kapitalist ekonomik ilişkilerin
bireylerin yaşamlarını şekillendirdiği ve mülkiyetin nasıl kontrol edildiği
konusunda önemli bir örnek oluşturdu.
Jamestown ve Mülkiyetin Önemi
Jamestown’daki yerleşimciler, başta toprak sahibi
olmadıkları için ekonomik anlamda zorluklar yaşadılar. Ancak, yerleşimciler
arasında yapılan değişikliklerle birlikte, kendi mülklerine sahip olmaları
sağlandı. Bu değişiklik, bireylerin sahip olduğu toprakların ve işletmelerin,
daha çok ve daha verimli çalışmaya ve mutlu olmaya neden olduğunu gösterdi.
Finansal Yatırım ve Koloni Yönetimi
İngiliz ve Hollandalı yatırımcılar, Amerika’daki
kolonilerin gelişmesini sağlamak için büyük paralar harcadılar. Ancak, bu
yatırımcılar, kolonilerin karlarını elde etmelerine rağmen, bu kazançlardan pay
almadılar. Bu durum, kolonileşme sürecinde sermaye sahiplerinin ve
yatırımcıların önemini, aynı zamanda yerleşimcilerin bu süreçteki rolünü
vurgulamaktadır.
Göçmenlerin Zorlu Başlangıcı ve Yatırımcılarla Yapılan
Anlaşmalar
Göçmenler, Plymouth’a yerleştikten sonra,
sığınaklarını inşa edip ekinlerini ektikten sonra, ekonomik sıkıntılarla
yüzleştiler. Weston’un nakit akışını kesmesiyle birlikte, yeni bir finansal
kaynağa ihtiyaç duydular. Bunun üzerine, başını John Peirce’in çektiği bir grup
yatırımcı, Virginia Company of Plymouth ile anlaşmaya vardı. Göçmenler, her
biri yüz dönüm arazinin sahibi olacak şekilde bir anlaşmaya vardılar. Ancak bu
yeni düzenleme, yatırımcılar ve göçmenler arasında ciddi finansal sıkıntıları
beraberinde getirdi.
Yatırımcıların Artan Talepleri ve Plymouth
Kolonisindeki Zorluklar
1622 yılına gelindiğinde, yatırımcılar, Plymouth’tan
elde edilen kârın yetersiz olduğunu ve maliyetlerin arttığını görerek, daha
fazla malzeme göndermeye zorlandılar. Bu dönemde, Plymouth’un gelir getiren
kürk, mücevher gibi ürünlerden yoksun kalması, koloninin daha da zor bir duruma
düşmesine neden oldu. Weston ve Peirce’in yatırım yaparak gerçekleştirdikleri
bu girişim, bir yıl sonra, pek de kar sağlamadan İngiltere’ye geri döndü.
Ancak, koloniyi destekleyen yatırımcılar hâlâ yüksek maliyetleri karşılamakta
zorluk çekiyorlardı.
Yatırımcılar Arasındaki Anlaşmazlık ve Koloninin
Borçları
1627 yılına gelindiğinde, yatırımcılar arasında
çatlaklar büyüdü ve Weston, Plymouth’taki hissesini devretmeye karar verdi.
Peirce, diğer yatırımcıların arasına sızarak koloniyi denetim altına almak
istese de, bu isteği gerçekleşmedi. Koloniye yatırım yapanlar, uzun yıllar
boyunca göçmenlerin borçlarını ödemekle yükümlü oldular. Sonunda, bu
anlaşmazlık 1.800 Sterlin karşılığında çözüldü ve yatırımcılar, koloniyi büyük
bir zarar uğrayarak göçmenlere sattılar. Ancak göçmenler, bu miktarı
ödeyebilmek için yıllık taksit planıyla borçları ödemek zorunda kaldılar.
Komünist Düzenin Başarısızlığı ve Özel Mülkiyetin Öne
Çıkışı
Göçmenler, başlangıçta komün düzenine dayalı bir yaşam
biçimi benimsediler. Ancak Vali William Bradford, özel mülkiyetin olmadığı bu
düzende insanların çalışmaya teşvik edilmediğini fark etti. Özel mülkiyetin,
ekonomik başarının temel unsurlarından biri olduğuna kanaat getirdi ve
koloninin verimli olabilmesi için çiftçilerin ve balıkçıların kendi üretim
araçlarına sahip olmalarına karar verdi. Bu yeni özgür girişimcilik modeli,
gelecekteki kapitalist ekonomik yapının temellerini atmış oldu.
Borçların Artışı ve Koloninin Gelişimi
Koloni, borçlarını ödemekte zorlansa da, balıkçılık
filosunu genişletmek için Hollanda'dan yeni göçmenler getirdi. Balıkçılıktan
elde edilecek gelirle borçlarının bir kısmını ödemeyi umuyorlardı, ancak bu
plan başarılı olmadı. On yıl boyunca süren müzakereler, 1642’de sona erdi. Bu
süreçte göçmenler, modern Amerika’nın sosyal, ekonomik, dini ve politik
temellerini atmaya çalıştı.
Yatırımcıların Büyük Kaybı ve Finansal Kriz
Yatırımcılar, bu girişimden ciddi zararlar gördü.
Weston, Peirce ve diğer yatırımcılar, büyük riskler alarak finansal felakete
uğradılar. Aslında, en iyi düzenlenmiş planlar bile boşa çıkabilirdi. Bu
durumu, sinik bir şekilde, başlangıçtaki anlaşmalardan vazgeçerek göçmenleri
zora sokan yatırımcılar hak etti. Plymouth kolonisi, yatırımcıları için iflas
etmiş bir girişim oldu. Göçmenler, halktan hisse satın alma fırsatı bulamadan,
kendi sermayeleriyle bu zorlu süreçten çıkmayı başardılar.
Balon Ekonomisi: Mississippi ve South Sea Şirketleri
Bu ekonomik çalkantıların bir örneği, 18. yüzyılda
kurulan Mississippi Company ve South Sea Company şirketlerinde görüldü. Her iki
şirket de halkın büyük umutlar beslediği, ancak gerçekte çökmeye mahkum olan
projelerdir. Mississippi Company, kağıt para basma fikriyle, South Sea Company
ise askeri borçları ödemek için kuruldu. Her iki şirket de, halkın büyük
yatırımlar yapmasına yol açtı ve sonunda balon ekonomisinin çöküşüne sebep
oldu. Yatırımcılar, her şeylerini kaybetti ve bu iki şirketin çöküşü, Fransız
ve İngiliz ekonomilerinde büyük bir sarsıntıya yol açtı.
Hissedarlar ve Yatırımcılar Arasındaki Çöküş
Mississippi ve South Sea şirketlerinin hikâyeleri,
tarihin en büyük balon ekonomisi örneklerinden biridir. Hisseler hızla değer
kazanırken, hiçbir gerçek değer üretmeden, büyük bir çöküş yaşandı.
Yatırımcılar, tüm tasarruflarını kaybettiler ve ekonomik sistem çökmeye
başladı. Bu felaketler, finansal piyasaların aşırı iyimserliğe dayalı olarak
nasıl çökebileceğinin birer örneği olarak tarih kitaplarında yer buldu.
İlk Girişimciler
Amerika'ya gelip kolonilere yerleşen insanlar, kısa
süre içinde kendi işlerini kurmaya başladılar. 1700'lerin başlarında birçok
farklı sektör ve şirket kuruldu. Tüccarlar, iş yapmanın avantajlarını keşfetti
ve Amerika'da şirket kurma fikri hızla benimsendi. Bağımsızlık kazanıldıktan
sonra, Amerikalılar şirketleşme konusunda Avrupalılardan çok daha erken hareket
ettiler. Diğer sanayi ülkeleri (Büyük Britanya, Fransa, Almanya, Japonya) kadar
fazla şirket kurulmamıştı. Bugün hala faaliyet gösteren bazı şirketler,
yaklaşık 300 yıl önce kurulmuş olanlardan. Örneğin, J.E. Rhoads&Sons
şirketi 1702'den beri varlık göstermekte.
Dexter Şirketi 1767 yılında buğday değirmeni olarak
kuruldu, ancak zamanla faaliyet alanını değiştirerek yüksek teknoloji ürünü
uçak kaplama ve yapıştırıcılar üretmeye başladı. 1784'ten bu yana faaliyet
gösteren D. Landreth Seed şirketi ise bugün hala sebze tohumları satıyor. İlk
başta halka açık şirketler yoktu, ancak 1781'de kurulan Bank of North America,
Amerika'da halka açık ilk banka oldu. 1784'te ise New York Borsası'nda hisse
senedi işlemleri başladı.
İlk Yatırımcılar ve Krizler
Hisse senedi alım satımı, 1792'deki Wall Street Krizi
ile büyük bir çöküş yaşadı. Bu dönemde yatırımcılar, yalnızca başarılı olursa
para kazanabileceklerini öğrendiler. Charles River Bridge örneğinde olduğu
gibi, bazı yatırımcılar kâr ederken, diğerleri de iflas etti. İlerleyen
yıllarda yeni köprüler ve yollar inşa edilerek sermaye sağlandı, örneğin
Lancaster Turnpike projesi Philadelphia'dan Lancaster'e kadar olan yolda büyük
bir kazanç sağladı.
Mali Sistemin Babası: Alexander Hamilton
Amerika'daki mali sistemin temellerini atan isim,
Alexander Hamilton'dur. Hamilton, bankaların ve finansal kurumların önemini
erken fark etti ve Bank of New York’un kurucularındandı. Ancak Thomas
Jefferson, Hamilton’ın görüşlerine karşıydı ve bankacılığın kötü etkilerini
savunuyordu. Jefferson, Amerika’nın çiftçilerden oluşan bir ülke olmasını
savunurken, Hamilton bankalar aracılığıyla sanayi devrimi için gerekli paranın
sağlanabileceğini belirtti.
Modern Ekonominin Babası: Adam Smith
Ekonomi üzerine yapılan çalışmaların temellerini
atanlardan biri de İskoçyalı Adam Smith'tir. Smith, 1776'da yayımlanan
"Ulusların Zenginliği" adlı eserinde, bireylerin ekonomik
özgürlüklerini kazandıkları zaman neler olacağı konusunda fikirler sundu.
Smith, kapitalizmin temellerini atarak, devlet müdahalesinin ekonomik
özgürlükleri sınırladığına inanıyordu. Bu eser, ekonomik düşüncenin gelişiminde
önemli bir yer tutar.
Amerika’nın İlk Milyonerleri
Sömürge döneminde, Amerika’da zenginlik kavramı
bugünkü anlamıyla varlık göstermemişti. Elias Hasket Derby, köle ticaretini
reddeden bir deniz nakliyatçısı olarak Massachusetts’te ün kazanmıştı.
Derby’nin kazandığı servet, o dönemde milyon dolarlarla ölçülmese de, onu
Amerika’nın en zengin kişisi yapmıştı. Onun zenginliği, köle ticaretine dayalı
ekonomi yerine, denizcilik ve nakliye sektöründen gelen kazançlarla oluşmuştu.
Benzer şekilde, Baltimore’da yaşayan tüccar Robert Oliver da servet sahibi
olmuş, ancak asıl dikkat çeken kişi, Amerikan Devrimi sırasında ve sonrasında
zenginleşen Robert Morris olmuştu. Morris, gemi ticaretinden gelir elde etmiş,
orduya malzeme temin eden sözleşmelerle önemli bir servet kazanmıştı. Ancak,
aşırı borçlanma ve ticari durgunluk nedeniyle iflas etmiş ve borçlular
hapishanesine düşmüştü. Bu durum, borçlular için daha insancıl bir sistemin
oluşmasına öncülük etmiştir.
Daha sonraki yıllarda, Stephen Girard ve John Jacob
Astor gibi figürler öne çıktı. Girard, finans ve yatırım becerileriyle 6 milyon
dolarlık bir servet yaparak dönemin en zenginlerinden biri olmuş, servetinin
büyük bir kısmını hayır kurumlarına bağışlamıştı. Öte yandan Astor, kürk
ticareti ve uluslararası deniz ticaretinde başarılı olmuş, kazancını iç
piyasaya yatırarak servetini 20 milyon dolara çıkarmıştı. Astor’un bu başarısı,
servetin topluma nasıl fayda sağlayacağı konusundaki tartışmaları da beraberinde
getirmiştir.
Hisse Senetlerinin ve Şirketleşmenin Gelişimi
1800’lü yılların başında ABD’de şirket sayısı sınırlıydı
ve halk arasında şirketlere dair karmaşık duygular vardı. Şirketler, bazıları
tarafından toplum yararına birer araç olarak görülürken, diğerleri tarafından
sinsi ve anti-demokratik yapılar olarak eleştiriliyordu. İlk borsa işlemleri,
Wall Street’te bir çınar ağacının altında başlatılmış, daha sonra küçük odalar
ve kahvehanelerde devam etmişti. Ancak borsa, bu dönemde yavaş bir gelişim
gösteriyordu ve işlem hacmi oldukça düşüktü. Örneğin, 1830 yılında yalnızca 31
hisse senedi el değiştirmişti.
Borsa ve şirketleşme, demiryolu projelerinin
finansmanında bir canlanma yaşadı. İnsanlar, demiryolu hisselerine ve bu
şirketlerin çevresindeki arazilere yatırım yapmaya başladı. Ancak bu yatırım
dalgası, 1837 yılında patlayan ekonomik bir balona dönüştü. Arazi ve hisse
senedi fiyatlarındaki düşüş, birçok yatırımcının iflas etmesine neden olmuş,
bankaların kapanmasıyla mali sistem ciddi bir darbe almıştır.
Amerikan Yaratıcılığı ve Endüstriyel İcatlar
19. yüzyılda Amerikan icatları, iş gücü eksikliğine
yanıt olarak ortaya çıkmış ve ekonomik büyümeye büyük katkı sağlamıştır. Eli
Whitney’in pamuk çırçır makinesi, Güney ekonomisini şekillendirirken,
McCormick’in hasat makinesi tarımı modernize etmişti. Samuel Colt’un toplu
tabancası gibi icatlar, uluslararası fuarlarda dikkat çekerken, Amerikan üretim
sisteminin kalitesini de gösteriyordu. Bu dönemde, yeniliklerin hayata
geçirilmesi için gerekli sermaye, bankalar ve menkul kıymetler borsasından
sağlanmıştır. Yabancı sermaye yatırımları da bu büyümeye büyük katkı yapmıştır.
Tarım sektöründe ise makinelerin icadı, kölelik
sisteminin ekonomik temelini ortadan kaldırmıştır. Tarım makineleri,
çiftçilerin iş yükünü hafifletmiş ve tarımsal verimliliği artırarak Amerika’yı
dünya lideri yapmıştır. Yeni kimyasallar ve gübreler, bu verimliliği daha da
artırarak Amerikan çiftliklerini kıskanılan bir üretim merkezi haline
getirmiştir.
Amerikan Toplumunun Dönüşümü
Makineleşme ve yenilikler, Amerikan halkının yaşam
standartlarını yükseltirken, kırsal yaşamın zorluklarını da hafifletmiştir.
Ancak, 19. yüzyıldaki Amerikan diyeti oldukça sınırlıydı. Çoğu aile, kendi
yiyeceğini yetiştiriyor ve diyetleri patates, köklü sebzeler, kurutulmuş
meyveler ve tuzlanmış et gibi basit gıdalardan oluşuyordu. Modern gıda
taşımacılığı ve konserve sanayisinin gelişmediği bu dönemde, sebze ve meyveler
yalnızca taze olarak tüketilebiliyordu.
Günümüzün modern kolaylıklarına sahip olmayan bu
insanlar, uzun çalışma saatleri ve yoğun fiziksel emek gerektiren bir hayat
yaşıyordu. Ev yapımı ürünlerin hâkim olduğu bu dönemde, bir ailenin temel
ihtiyaçlarını karşılaması tam gün çalışmayı gerektiriyordu. Modern teknolojiler
ve icatlar olmadan, yaşam şartları oldukça zorlayıcıydı.
Demiryolları ve Ticaretin
Gelişimi
Borsa ve Teknolojik
İlerlemeler
Thomas Edison’un icat ettiği
borsa şeridi, hisse senetlerinin telgraf aracılığıyla anlık olarak tüm ülkeye
yayılmasını sağlayarak borsada devrim yaratmıştır. Bu cihaz sayesinde
yatırımcılar, borsaya gitmeden hisse fiyatlarını takip edebilmiştir. Bu yenilik,
yatırımcıların borsa işlemlerini daha hızlı ve kolay yönetmesine olanak
tanımış, ticareti modern bir zemine oturtmuştur. Amerikan ekonomisi,
1790’lardan İç Savaş’a kadar geçen sürede sekiz kat büyümüş ve bu büyüme,
ülkeyi sanayileşme yolunda dünya liderliğine taşımıştır. İç Savaş sonrası
şehirleşme hızlanmış, ticaret kolaylaşmış ve eyaletler arası ticari engeller
kaldırılmıştır.
Demiryollarının Rolü ve
Etkileri
yüzyılda demiryolları, Amerikan
ekonomisinin belkemiği haline gelmiştir. Union Pacific ve Central Pacific
şirketleri, ülkeyi boydan boya kapsayan demiryolu ağlarını döşemiştir. Bu
projeler, Kongre’nin 170 milyon dönümlük arazi bağışıyla desteklenmiştir. Bu
topraklar, demiryolu şirketleri tarafından çiftçilere satılmış veya kredi
teminatı olarak kullanılmıştır. Demiryolları yalnızca yük ve yolcu
taşımacılığını değil, aynı zamanda eyaletler arası ticareti kolaylaştırmış ve
yerleşim bölgelerinin büyümesini hızlandırmıştır.
Ancak bu dönemde demiryolu ve
arazi hisselerine yapılan spekülasyonlar ekonomik balonlara yol açmıştır.
Yatırımcılar, kısa sürede değer kaybeden hisseler nedeniyle büyük kayıplar
yaşamıştır. Buna rağmen, demiryolları Amerikan batısının iskan edilmesinde ve ticaretin
gelişiminde kilit rol oynamıştır.
Sanayileşme ve Göçmen İşgücü
Sanayileşme, Amerikan
ekonomisinin büyümesini sağlamış ve göçmenlerin ekonomiye dahil olmasına fırsat
yaratmıştır. Çelik ve demir fabrikaları, özellikle Büyük Göller bölgesinde
yoğunlaşmış, bu fabrikalar demiryolları ve kanallar aracılığıyla taşınan hammaddelerle
desteklenmiştir. İrlanda, Avrupa ve Çin’den gelen göçmenler, düşük ücretlerle
zorlu koşullarda çalışmayı kabul etmiş, ancak Amerika’yı bir fırsatlar ülkesi
olarak görmüşlerdir. Göçmenlerin çocukları, eğitim olanaklarından yararlanarak
toplumsal statülerini yükseltme fırsatı bulmuştur.
Bankacılık ve Mali Sistem
1860’larda kurulan ulusal
bankacılık sistemi, eyalet bazlı para birimlerinin yerini tek bir para birimi
olan ABD Doları’na bırakmıştır. İşçiler, kazançlarını bankalarda biriktirmiş ve
bu tasarruflar sanayinin büyümesine katkıda bulunmuştur. Yabancı ürünlere karşı
uygulanan yüksek tarifeler, Amerikan sanayisini korumuş ve iç piyasayı
güçlendirmiştir. Bu dönemdeki ekonomik politikalar, ABD’nin dünya
ekonomisindeki gücünü artırmıştır.
Sanayi Devrimi ve İcatların
Rolü
Makineleşme ve Üretim
Makineleşme, üretimi
hızlandırmış ve maliyetleri düşürerek ürünlerin daha geniş kitlelere ulaşmasını
sağlamıştır. Telgraf, telefon ve otomobil gibi icatlar, sanayi devriminin itici
güçleri arasında yer almıştır. Örneğin, sigara sarma makinesi ve süt
yoğunlaştırma makinesi gibi yenilikler, seri üretimi mümkün kılmıştır. Bu
süreçte, fabrikalar el yapımı ürünlerden daha ucuz ve kaliteli mallar üreterek
ticarette devrim yaratmıştır.
Ulusal Markaların Yükselişi
19. yüzyılın sonlarına doğru
Nabisco, Heinz ve Kellogg gibi markalar, ulusal çapta tanınmış ve tüketici
alışkanlıklarını kökten değiştirmiştir. Heinz, ketçabı popüler hale getirmiş,
Nabisco ise paketli ürünlerle kraker pazarında devrim yaratmıştır. Dr. Kellogg’un
kahvaltı gevrekleri ve Hershey’in çikolata çubukları, hem sağlık hem de eğlence
için tüketicilere yeni seçenekler sunmuştur. Bu dönemde, toptan satış
zincirleri ve posta sipariş katalogları sayesinde, seri üretim ürünleri daha
geniş kitlelere ulaşmıştır.
Toptan Mağazalar ve Posta
Siparişi
A&P gibi zincir mağazalar,
tüketicilere daha ucuz ve kaliteli ürünler sunarak ticaretin merkezine
oturmuştur. Sears Roebuck gibi posta sipariş şirketleri, kırsal kesimde yaşayan
insanların ihtiyaçlarını karşılamış, demiryolları ve posta hizmetleri, bu
ürünlerin teslimatında kritik rol oynamıştır. Tüketiciler, modern ticaret
sisteminin sunduğu kolaylıklardan faydalanarak yaşam standartlarını
yükseltmiştir.
Sanayi Çağı ve Soyguncu
Baronların Yükselişi
Sanayi Devrimi ve Şirketlerin
Gelişimi
yüzyılın ortalarına doğru,
ABD’de ticaretin yalnızca küçük bir bölümü şirketler tarafından
gerçekleştirilirken, yüzyılın sonunda şirketler, günlük hayatın her alanına
hakim hale geldi. Fabrikaların seri üretime geçmesiyle ürünler demiryolları
aracılığıyla eyaletlere yayıldı ve bölgesel pazarlar oluştu. Bu gelişme,
Amerikan yaşamında büyük bir devrim yarattı. Artık giyilen kıyafetlerin çoğu
fabrikalardan geliyordu. Pillsbury, Heinz, Quaker Oats gibi markalar gündelik
yaşamın bir parçası haline geldi. Seri üretimle birlikte teknoloji ve sanayi
hızla gelişirken, ticaret yasaları yeniden düzenlenmek zorunda kaldı.
Soyguncu Baronlar ve
Ekonomiye Etkileri
Sanayi çağında, bazı
girişimciler büyük servetler kazandı ve “soyguncu baronlar” olarak tanındı. Bu
kişiler genellikle mütevazı geçmişlerden gelen, ancak sanayi ve finans
sektörlerinde stratejik hamlelerle zenginleşen bireylerdi. Örneğin:
·
Jay Gould, demiryolları üzerinde bir
imparatorluk kurarken, hisse fiyatlarını manipüle etti.
·
Andrew Carnegie, çelik sektöründe devrim
yaratarak büyük bir patron haline geldi.
·
John D. Rockefeller, petrol endüstrisini
tekelleştirerek fiyatları kontrol altına aldı.
Bu kişiler, genellikle
muhafazakar yaşam tarzlarına rağmen, rekabeti yok ederek servetlerini artırdı
ve ekonomiye şekil verdi. Ancak, bu dönemde sık sık ekonomik krizler yaşandı ve
küçük yatırımcılar ciddi kayıplar verdi.
Ekonomik Krizler ve Finansal
Çöküşler
Sanayileşme dönemi boyunca
ekonomik döngüler düzenli olarak krizlerle kesintiye uğradı. En belirgin
örneklerden biri, 1873 Krizi’ydi. Jay Cooke’un demiryolu yatırımlarındaki
başarısızlıkları nedeniyle başlayan bu kriz, bankaların ve birçok iş yerinin
kapanmasına neden oldu. Daha sonraki krizlerde de birçok demiryolu şirketi
iflas etti. Bu durum, ABD’nin ticari itibarını olumsuz etkiledi ve Amerika’yı
“güvenilmez bir ülke” olarak tanımladı.
Tekellerin Yükselişi ve
Toplum Üzerindeki Etkileri
Tekellerin Tanımı ve
Kapitalizmle Çelişkisi
yüzyılın başında kapitalizm,
birkaç büyük şirketin baskın olduğu bir sisteme dönüşmeye başlamıştı. Bu
şirketler, piyasada rekabeti ortadan kaldırarak ürün fiyatlarını istedikleri
gibi belirleyebiliyordu. Tekelci yapılar, tüketicilerin alternatif arayışlarını
engelliyor ve fiyatları yükseltiyordu. Adam Smith, “Ulusların Zenginliği” adlı
eserinde rekabetin kapitalizmin anahtarı olduğunu vurgulamıştı. Ancak, sanayi
sahipleri bu rekabetten kurtulmak için stratejik birleşmelere ve fiyat
sabitlemelerine yöneldi.
Teröristlerin Yükselişi ve
Rockefeller Örneği
Avukat S.C.T. Dodd’un
geliştirdiği tröst sistemi, şirketlerin birleşerek rekabeti yok etmesini
sağladı. John D. Rockefeller, Standard Oil Trust’ı kurarak ABD petrol
sektörünün %90’ını kontrol altına aldı. Bu sistem, fiyatları dilediği gibi
belirlemesine olanak tanıdı ve diğer petrol şirketlerini kendisine katılmaya
zorladı. Rockefeller’in başarısından ilham alan diğer girişimciler, şeker,
tütün, pamuk yağı gibi sektörlerde tröstler oluşturdular.
Dev Şirketler ve Birleşmeler
Sanayileşme döneminde birçok
sektör, tröstler ve birleşmeler yoluyla tekelleşti. Örneğin:
·
U.S. Steel, J.P. Morgan tarafından kurularak
Amerikan tarihindeki ilk milyar dolarlık şirket oldu.
·
AT&T, tek telefon hizmeti sağlayıcısı haline
geldi.
·
Bu yapıların büyümesi, tüketicilerin fiyat
artışlarına karşı korunmasını zorlaştırdı ve serbest piyasa ekonomisinin
tehlikeye girmesine neden oldu.
Tekellere Karşı Mücadele ve
Düzenlemeler
Anti-Tröst Yasaları ve
Hükümet Müdahalesi
Tekellere karşı ilk büyük adım,
1890’da Sherman Anti-Tröst Yasası’nın çıkarılmasıyla atıldı. Bu yasa,
tröstlerin rekabeti ortadan kaldırmasına engel olmayı amaçlıyordu. Ancak,
tröstler yasa boşluklarını kullanarak faaliyetlerini sürdürdü. 1904’te, Başkan
Teddy Roosevelt’in liderliğinde büyük bir tröst karşıtı kampanya başlatıldı.
1911 yılında Standard Oil gibi büyük tröstler bölünerek rekabet yeniden
sağlandı.
Modern Örnekler ve
AT&T’nin Bölünmesi
Tekellerle mücadele, 20. yüzyıl
boyunca devam etti. AT&T, 1980’lerde Yargıç Harold Green’in kararıyla sekiz
ayrı şirket haline getirildi. Bu bölünme, telefon hizmetlerinin daha ucuz ve
erişilebilir olmasını sağladı. Benzer şekilde, diğer şirketler üzerindeki
anti-tröst davaları, piyasa rekabetini teşvik etti.
Dow’un Ünlü Ortalaması ve
Modern Borsa
Dow Jones Ortalamasının
Doğuşu
1884 yılında gazeteci Charles
Henry Dow, hisse senedi hareketlerini ölçmek için basit bir yöntem geliştirdi.
Dow, 11 önemli hisse senedinin kapanış fiyatlarını toplayarak 11’e böldü ve bu
ortalamayı günlük bülteninde yayınladı. Bu yöntem, zamanla mali karşılaştırmalarda
standart bir ölçü haline geldi ve Dow Jones Ortalaması olarak bilinir hale
geldi.
Dow Jones’un ilk listesi dokuz
demiryolu şirketinden oluşuyordu, çünkü o dönemde demiryolları, Amerikan
ekonomisinin omurgasıydı. Daha sonra bu liste, sanayi şirketlerini kapsayacak
şekilde genişletildi ve Dow Jones Industrial adı altında güncellendi. General
Electric, bu listede yerini koruyabilen ender şirketlerden biri oldu. Ancak,
listedeki diğer birçok şirket zamanla yok oldu. Bu durum, piyasa dinamiklerinin
hızla değişebileceğini ve zirvede kalmanın işletmecilikte ne kadar zor olduğunu
gösteriyor.
Modern Dow ve Değişen Ekonomi
Günümüzde Dow Jones listesi,
sanayi devriminden bu yana Amerikan ekonomisinin ne kadar değiştiğini
yansıtıyor. McDonald’s gibi restoran zincirleri ve Coca-Cola gibi tüketici
ürünleri şirketleri, artık ekonominin en büyük temsilcileri arasında yer
alıyor. Disney gibi eğlence devleri ve teknoloji şirketleri de bu listede yer
bularak, ABD’nin artık sadece bir sanayi devi olmadığını, aynı zamanda hizmet
ve teknoloji odaklı bir ekonomi haline geldiğini kanıtlıyor.
Şirket Kasabaları ve Sosyal
Sorunlar
Şirket Kasabalarının
Yükselişi
yüzyılda büyük şirketler,
işçilerine daha iyi yaşam koşulları sağlamak için şirket kasabaları kurdu.
Örneğin, Hershey Chocolate Company, Pennsylvania’da Hershey kasabasını inşa
etti. Bu kasaba, işçilerine konut, park ve eğitim gibi sosyal olanaklar sunuyordu.
Ancak, bu modelin başarı oranı her zaman yüksek olmadı. Pullman, Illinois gibi
bazı kasabalar, şirketlerin mali sorunları nedeniyle işçilerin mağduriyetine
sahne oldu.
Şirket Kasabalarının Çöküşü
Pullman kasabası, demiryolu
vagonları üreten Pullman şirketine bağımlıydı. Ancak şirket, finansal zorluklar
yaşayınca, işçilerin ücretlerini ve sosyal haklarını kesti. Bunun sonucunda
grevler ve huzursuzluk başladı, kasaba işlevselliğini kaybetti ve sonunda
satıldı. Bu olay, işçilerin temel yaşam ihtiyaçlarının şirketlere bağımlı hale
getirilmesinin ne kadar tehlikeli olabileceğini ortaya koydu.
Kapitalizm ve Karl Marx’ın
Eleştirileri
Kapitalizm ve Görünmez El
Kapitalizm, piyasaların
arz-talep dinamiklerine göre kendini düzenlemesi ilkesine dayanır. Adam
Smith’in "Görünmez El" teorisi, piyasaların bu şekilde optimum
seviyeye ulaşacağını savunur. Ancak, komünizm ve sosyalizm gibi alternatif
sistemlerde bu denge mekanizması yoktur. Örneğin, Sovyetler Birliği’nde merkezi
planlama, çelik üretimi gibi sektörlere aşırı odaklanarak, temel tüketim
mallarında kıtlıklara neden olmuştur.
Karl Marx ve Kapitalizme
Eleştirisi
Karl Marx, kapitalizmin işçileri
sömürdüğünü ve sonunda bir devrimle yıkılacağını savunuyordu. Ancak, Marx’ın
öngörüsünün aksine, kapitalist ülkelerde çalışma koşulları iyileşti ve yaşam
standartları yükseldi. Marx’ın fikirleri, komünist sistemlerin oluşturulmasında
etkili olmuşsa da, bu sistemler uzun vadede başarısız oldu.
1929 Çöküşü ve Modern
Ekonomiye Etkileri
1929 Krizi’nin Dinamikleri
1929’da yaşanan Büyük Buhran,
hisse senedi fiyatlarının dramatik düşüşüyle başladı. O dönemde yatırımcılar,
aracı kurumlara yalnızca %10 ödeme yaparak hisse satın alabiliyorlardı. Ancak
borsa çöktüğünde, bu borçlu sistem birçok yatırımcının iflas etmesine neden
oldu. Aracı kurumlar ise bankalarla yaptıkları düzenlemeler sayesinde hayatta
kalmayı başardı.
Sanayiler ve Yatırım
Trendleri
1929’da demiryolları, petrol ve
çelik, yatırımcılar için güvenli limanlardı. Ancak zamanla otomobil sektörü
gibi yeni sanayiler öne çıktı. Henry Ford’un T Modeli ve General Motors’un
yenilikçi stratejileri, otomotiv sektörünü ekonominin merkezi haline getirdi.
Bu değişim, sanayinin dinamik yapısını ve yenilikçi şirketlerin nasıl hızla
büyüyebileceğini gösterdi.
Perakende ve Tüketici
Alışkanlıkları
1929’da Sears ve Montgomery Ward
gibi perakende devleri, posta sipariş sistemleriyle tüketicilere hizmet
sunuyordu. Banliyö alışveriş merkezleri henüz yaygınlaşmamıştı. Ancak, bu
dönemde büyümekte olan Coca-Cola, Wrigley’s ve Procter & Gamble gibi
şirketler, modern tüketim toplumunun temelini oluşturdu.
Kriz Korkusu ve Ekonomik
Dalgalanmalar
1929 Krizi ve Büyük
Depresyon: Kalıcı Bir Korku
1929 Borsa Çöküşü, Amerikan
tarihinin en derin yaralarından biri olarak kalmış, sadece o dönemde
yaşayanları değil, sonraki kuşakları da etkileyen bir ekonomik felaket
olmuştur. ABD, çeşitli doğal afetler, salgınlar ve savaşlar atlatsa da, Büyük
Depresyon’un etkileri uzun süre hissedilmiştir. Kriz, ekonomik sistemdeki
hataları gözler önüne sererek büyük bir ders olmuştur.
Krizden kaynaklanan korku,
yatırımcıların borsadan uzaklaşmasına ve büyük fırsatları kaçırmasına yol
açmıştır. Bununla birlikte, krizlerin hisse senetlerini ucuz satın almak için
eşsiz fırsatlar sunduğu gerçeği de unutulmamalıdır. Ancak 1929’daki krizin ardından
birçok hisse senedinin eski değerine ulaşması yıllar almış, yatırımcıların
güveni ciddi şekilde sarsılmıştır.
Büyük Depresyon’un
Dinamikleri
Büyük Depresyon, borsa
çöküşünden kaynaklanmamış, yanlış ekonomik politikalar ve global durgunluk
sonucunda ortaya çıkmıştır. Hükümetin para arzını azaltması, faiz oranlarını
artırması ve ekonomiyi canlandıracak adımları atmaması, depresyonun derinleşmesine
yol açmıştır. 1930’larda işsizlik, mağaza kapanışları ve ekonomik durgunluk
halkı derinden etkilemiştir.
Günümüzde, hükümetin faiz
oranlarını düşürerek ve para arzını artırarak ekonomik durgunluğu önleme
konusunda daha etkin bir rol oynadığı görülmektedir. Sosyal güvenlik sistemi,
sigortalı banka mevduatları ve büyük hükümet harcamaları, 1930’ların depresyonunun
tekrarını önlemiştir.
Borsa Çöküşü ve Halk
Hikayeleri
1929 Çöküşüyle İlgili Mitler
1929 kriziyle ilgili pek çok mit
ve halk hikayesi vardır. Örneğin, birçok insanın borsa çöküşünden sonra New
York’un gökdelenlerinden atladığı iddiası abartılıdır. Gerçekten de bu dönemde
intihar oranlarında belirgin bir artış olmamıştır. Bu hikayeler genellikle
popüler kültürün ve komedyenlerin abartmalarıyla yayılmıştır.
Asıl kriz kurbanları, marjla
hisse senedi satın alan yatırımcılardı. Bu yatırımcılar, borçla aldıkları
hisselerin değer kaybetmesiyle hem yatırımlarını hem de borçlarını ödeyemez
hale geldiler. Krizin etkilerini daha da kötüleştiren bu durum, yatırım dünyasında
daha temkinli bir yaklaşımı zorunlu kılmıştır.
Ekonomik Dayanıklılık ve
Yeniden Canlanma
Zor Dönemlerde Büyüyen
Şirketler
1929 Çöküşü sırasında dahi bazı
şirketler ayakta kalmayı başarmış, hatta büyümüştür. A&P gibi bakkaliye
zincirleri, ekonomik durgunluk dönemlerinde bile insanların temel ihtiyaçlarını
karşılaması gerektiği gerçeğinden yararlanarak genişlemiştir. Bu tür şirketler,
krizlere karşı daha dayanıklı olduklarını kanıtlamışlardır.
Krizden çıkış, şirketlerin
pazardaki değişimlere hızla adapte olmasına bağlıdır. Örneğin, A&P,
süpermarket konseptine geçerek Piggly-Wiggly gibi yenilikçi rakiplerle rekabet
edebilmiştir. Bu değişim, şirketin kriz sonrası başarı sağlamasında kritik bir
rol oynamıştır.
Amerikan Ekonomisinin Savaş
Sonrası Canlanması
II. Dünya Savaşı, ABD
ekonomisini canlandırarak işsizliği azalttı ve sanayiyi güçlendirdi. Savaş
sonrası dönemde, ev aletleri, otomobiller ve diğer tüketim malları talebi
patladı. Bu dönemde banliyö yaşamının yaygınlaşmasıyla, perakende sektörü de
büyük bir genişleme yaşadı. Ancak bu dönemde dahi, birçok Amerikalı borsadan
uzak durmayı sürdürdü, çünkü 1929 Çöküşü'nün travması hâlâ canlıydı.
Yatırımcı Koruması ve SEC’in
Rolü
SEC’in Doğuşu ve Borsa
Düzenlemeleri
1929 krizinin ardından,
yatırımcıları koruma amacıyla önemli yasal düzenlemeler yapıldı. Securities and
Exchange Commission (SEC), borsadaki manipülasyonları ve içeriden bilgi
ticaretini önlemek için kuruldu. Şirketlerin mali raporlarını doğru ve şeffaf bir
şekilde paylaşmaları zorunlu hale getirildi. Bu düzenlemeler, yatırımcıların
güvenini yeniden kazanmasında önemli bir rol oynadı.
"Insider Trading"
ve Günümüzde Borsa Denetimi
Borsa düzenlemeleri, içeriden
bilgi ticareti gibi suçları önlemek için sıkı kontroller getirmiştir. SEC,
anormal hisse alım ve satımlarını izler, suç teşkil eden durumlarda hızlı bir
şekilde müdahale eder. Şirketlerin üst düzey yöneticileri bile hisse senedi
alım-satım işlemlerini raporlamak zorundadır.
Tipik Hissedar: Borsanın
Genişleyen Yatırımcı Profili
Hissedarların Artışı ve
Dağıtılan Servet
1950'lerden itibaren hisse
senedi yatırımcılarının sayısında düzenli bir artış gözlemlenmiştir. Bu,
Amerikan toplumunda servetin daha geniş kitlelere yayıldığını göstermektedir.
Ancak bu büyüme, Büyük Çöküş'ün ardından hisse senedi piyasasına duyulan korkuyu
yavaş yavaş yenmekle mümkün olmuştur. Çöküş sonrası uzun yıllar boyunca
Amerikalılar, paralarını bankalarda tutmayı tercih ederek hisse senetlerine
yatırım yapmaktan çekinmişlerdir.
·
1950’ler ve Korkunun Gölgesi: 1952’de 6.5 milyon
kişi hisse senedi sahibiydi, bu da nüfusun yalnızca %4.2’sini oluşturuyordu.
Hisselerin %80’i ise nüfusun %1.6’sının elindeydi. Bu, hisse senetlerinden
kazanç sağlayanların sınırlı bir grup olduğunu gösteriyordu.
Hızlı Büyüme Dönemi: 1960’lar
ve 1970’ler
1960’larda borsa büyük bir
yükseliş yaşadı ve hissedar sayısı üç katına çıktı. Bu dönemde:
·
Hisse Senetlerine İlgi: 1962'de hissedar sayısı
17 milyona ulaştı (%10). 1970'te bu sayı 30 milyona çıktı (%15).
·
Piyasa Düzeltmesi ve Düşüşler: 1970’lerde, hisse
fiyatlarının olağanüstü seviyelere ulaşması sonucu piyasa dengesi bozuldu. Bu
dönemde fiyatlar hızla düşerken, birçok yatırımcı büyük kayıplar yaşadı ve 5
milyon kişi piyasadan çekildi.
1980’ler ve 1990’larda
Yatırımcı Profili
1980'lerin ortasında, hissedar
sayısı 47 milyona ulaştı ve her beş Amerikalıdan biri hisse senedi sahibi oldu.
1990’a gelindiğinde:
·
Rekor Yatırımcı Sayısı: 51.4 milyon kişi hisse
senedi sahibiydi.
·
Yatırım Fonlarına İlgi: Yatırımcıların %33’ü
yatırımlarını yatırım fonları aracılığıyla yapmaya başladı.
·
Tipik Hissedar Profili: 1990’da tipik hissedar
45 yaşındaki erkek ve 44 yaşındaki kadındı. Erkeklerin ortalama yıllık geliri
46.400 dolar, kadınların ise 39.400 dolardı. Erkekler ortalama 13.500 dolar,
kadınlar ise 7.200 dolar değerinde hisse senedine sahipti.
·
Genç Yatırımcılar: Hissedarların %7’si (3.7
milyon kişi) 21 yaşın altındaydı.
1995 ve Sonrası: Borsanın
Altın Çağı
1995’te New York Borsası’ndaki
hisse senetlerinin toplam değeri 5 trilyon doları geçti. Bu rakam, 1980’deki
1.2 trilyon dolarlık değere göre büyük bir artışı ifade ediyordu. Büyük ve
küçük yatırımcılar, yatırımlarından elde ettikleri kazançlarla büyük bir refah
dönemi yaşadılar:
·
Kazançlar: 1980-1995 yılları arasında hisse
senetleri, yatırımcılara 4 trilyon dolar kazandırdı.
·
Paranın Çalıştırılması: Hisse senetleri,
yatırımcılar iş, uyku veya diğer günlük faaliyetlerle meşgulken servet üretmeye
devam etti.